Buz ve Ateş Diyarı İzlanda

4. Gün

Akşamdan kalmaydık sanırım, ertesi gün zor başladı. Kampın duşlarında duşumuzu aldık. Günlerdir ilk kez içim biraz ısındı. O Sonrasında yürüyüş falan yapmak zor geldi, biz de yola çıkmaya karar verdik. İlk durağımız güneyin bir diğer meşhur noktası buzul göleti Jökulsarlon oldu.

Jökulsárlón

Bir gölet var, denize dar bir kanal ile ulaşıyor. Ana buzuldan kopan daha ufak parçaları ise bu kanalın girişinde birikiyor. Su üzerinde süzülen buzullar, ortam, renkler falan on numara. Jenerik açıdan çok güzel ve ilginç bir yer yer. Ama bence arabaların park edildiği yerdeki kafedeki balık çorbası daha güzel. Çinlilerle geldiğimde hep birlikte abartıp kaç kase içmiştik, hatırlamıyorum. Buzulları bol bol görüp, fotoğraflarını çektikten sonra hem kara hem de suda giden araçlar ile göl turu yapsak mı diye düşündük, ama çok gereksiz bir aktivite gibi geldi. Onun yerine gel çorba içerlim dedim Emre’ye. Çorba güzel demiştim değil mi? Eğer buraya giderseniz, mutlaka deneyin.

Jökulsárlón’da bu amfibi botlar ile lagün turu yapabilirsiniz.
Jökulsárlón buzulları.

Höfn

Artık yavaş yavaş adanın güneyinden doğusuna geçiyorduk. Höfn kasabasında hem alışveriş yapalım, hem de mola verelim dedik. Höfn İzlanda dilinde liman demekmiş ve kasabanın gerçekten üç tarafı da deniz ile çevrili ama üzerinde bulunduğu yarımada başka bir lagün ile çevreleniyor. Nüfusu son sayımlara göre 2167. Kasabanın büyüklüğü gözünüzde canlansın diye bu sayıyı veriyorum. Kasabada çok fazla turist yok. İzlanda’da Reykavik dışında böyle ufak kasabalardaki yerel hayatı görmek için ideal bir yer. Kasaba bölgeden geçerken ziyaret edilebilir diye düşünüyorum. Biz de bir kaç saat gezip gördükten sonra kasabayı alışveriş yapalım dedik ve bir markete girdik. Daha önce Reykavik’in dışında ve Vik’te alışveriş yapmıştık ve aldığımız tüm biralar light idi, ama biz hep sonradan farketmiştik. Neyse bu marketten alkol oranı normal olan bira alalım dedik. Alkol bölümü bu markette kasalardan sonra yer alıyordu. Burada nihayet light olmayan bira bulabildik. Kasadaki görevli ile konuştuğumuzda öğrendik ki, buradaki gibi ayrı alkol bölmesi olmayan tüm marketlerde alkol oranı %2.25’ten yüksek olan bira satılması yasakmış. Bu da böyle bir ayrıntı olsun.

Höfn’den ayrıldıktan 45 km sonra sağ tarafımızdaki manzaraya hayran olduk ve aracı yolun dışına, hemen su kenarına indirdik. Geceyi kesinlikle burada geçirmeliydik. Sanırım hayatımda şahit olduğum en iyi manzaraydı. Aracı parkettikten sonra yine mangalımızı yaktık, soframızı kurduk, fotoğraf makinelerimizi ayarladık ve akşamı beklemeye başladık. Ve işte bu gece kuzey ışıklarını ilk kez doğru düzgün görebildik.

“Sanırım hayatımda şahit olduğum en iyi manzaraydı.”
Rakı soframız muhteşem değil ama keyfimiz tavan.

2006 yılının Mart ayında tam güneş tutulmasını izlemek için arkadaşlarla birlikte Konya’ya gitmiştik. O ana kadar bir de 1999 yılında güneş tutulmasına Balıkesir’de tanık olmuştum ama o da tam değildi. Ne bileyim, o Konya’da tanık olduğum tam güneş tutulması anına kadar neler olabileceğini az biraz tahmin edebiliyordum. İşte güneş yavaş yavaş kaybolacak, sonra hava kararmaya başlayacak, sonra etraf bir süre karanlık olacak, sonra güneş tekrar kendini gösterecek vs. vs. O kadar yüzeysel hayal ediyordum ki, o güneşin tamamen kaybolduğu bir kaç dakika yaşadıklarım, hissettiklerim hayalimden çok daha öte bir şeydi. O kadar küçük hissetmiştim ki kendimi doğanın ihtişamı karşısında, o an istemsizce ağlamak gelmişti içimden. İşte bu gece de ilk kez tanık olduğum kuzey ışıkları karşısında benzer duyguları yaşadım. Daha önceden nasıl olabileceklerini gördüğüm fotoğraflardan, izlediğim videolardan, insanların anlattıklarından dolayı aklımda canlandırabiliyordum. Ama o anı yaşamak bir başka imiş.

4. Gün Akşamı

 

5. Gün

Bir önceki akşamımız muhteşem geçmişti. Günbatımıyla, sohbetiyle, kuzey ışıklarıyla belki de hayatımın en iyi akşamlarından bir tanesiydi. Sabah oldukça keyifli uyandık. Bizi masmavi bir gökyüzü ve parlak bir güneş karşıladı.

5.gün kahvaltımızı dışarıda güneşli bir havada yaptık.

Kahvaltımızı dışarıda yaptıktan sonra tekrar yola koyulduk. O günkü amacımız olabildiğince direksiyon sallayıp, adanın doğu yakasına geçmek ve imkanımız olursa geceyi çölde geçirmekti. Bir gün önce yaptığımız alışveriş bize 2 gün daha yetmezdi. O yüzden önce Egilsstaðir’da alışveriş yapmaya karar verdik.

Yola çıktıktan yaklaşık 1 saat sonra Djupivogur isimli sahil kasabasında mola verdik. Burası bir önceki gün uğradığımız Höfn’den çok daha ufaktı. Merkezde pek dişe dokunur bir şey yok ama şehrin 1 km kadar batısında “Eggin í Gleðivík” isimli 34 tane yumurta şekilli heykelden oluşan bir sanat çalışması var. İlgilenenler, burayı ziyaret edebilir.

Eggin í Gleðivík

Djupivogur’dan ayrıldıktan bir süre sonra Berufjördur körfezinin ucunda bir yol ayrımı var. O günkü rotamızın üzerindeki Egilsstaðir’a ulaşmak için önümüdeki dağı aşmamız gerekiyordu. 1 nolu hali hazırda bulunduğumuz anayol dağın etrafından dolaşıyordu. Bununla birlikte dağın üzerinden geçen 939 no’lu arazi yolunu haritada çok daha kısa görünüyordu. Bizim düldülün gazıyla akalım bozuk arazi yoluna dedik. Bu geçide Oxipass adı veriliyor. Kıvrıla kıvrıla geçidi tırmanmaya başladık. Oldukça yavaş ilerledik ve sanırım Egilsstaðir’a anayoldan gidersek varacağımızdan çok daha geç vardık. Ama değdi, manzara müthişti. Yolda bir sürü şelaleye rastladık. Bir kaç kez mola verip, manzaranın keyfini çıkardık.

Egilsstaðir

Egilsstaðir’a girerken dikkatimizi çekti, buranın coğrafyası biraz daha farklıydı sanki. Öncelikle daha ağaçlık bir yer. Daha önce bahsetmedim ama İzlanda’da ağaç neredeyse yok sayılır. Zaten bu yüzden adanın her yanı çok rüzgarlı. Bu kasabanın yakınında ise Hallormsstaðaskógur isminde İzlanda’nın en büyük (7,4 km2) ormanı var. Sanırım burası etrafı dağlarla çevrili çukur sayılabilecek bir yer ve ilkim biraz daha uygun bitkiler için.

Bunun haricinde burası Doğu İzlanda’nın en büyük yerleşim yeri. Nüfusu 2011 sayımına göre 2257 kişi. Komşu kasabalarla karşılaştırırsak oldukça kalabalık sayılır. Ufak tefek ama bir çok mağaza var. Emre’nin kamerası için orjinal batarya satılan elektronik mağazası bile bulduk. Market alışverişimizi yaptıktan sonra da (Akşam çölde ateş yakma umuduyla 10 kg odun dahi aldık) şehirde ufak bir tur attık, ardından ise yola koyulduk. Bu sırada henüz daha kasabadan çıkmamıştık, otostop çeken birini gördük ve aldık. İsmi Stacy. Kanadalı imiş ve tek başına sadece otostop çekerek ve çadırda kalarak 1,5 aydır seyahat ediyormuş. Anayoldan ayrılacağımız kavşağa kadar kendisini götürebileceğimizi söyledik.

Bir saatlik yolun sonunda, kendisiyle vedalaştık ve biz de kendimizi tekrar arazi yollarına vurduk. Yol üzerinde bir nehir geçişi yaptık, hemen ardından bir tanesi ile daha karşılaştık. Hava kararmak üzereydi ve çıkacak bir aksilikte daha da zor duruma düşmeyelim istedik ve nehri sabah geçmeye karar verdik. İşte burada akşama hazırlanırken yaptığımız bir çekim:

O kadar boş ve sessizdi ki etrafımız, ne bir insan, ne bir hayvan, ne bir ağaç. Sadece gri kayalar ve koskoca bir boşluk. Akşam gökyüzü berraktı. Binlerce Yıldızlar ve kuzey ışıkları altında güzel bir gece geçirdik.

O kadar boş ve sessizdi ki etrafımız, ne bir insan, ne bir hayvan, ne bir ağaç. Sadece gri kayalar ve koskoca bir boşluk.

10 YORUMLAR

  1. Fotograf ve videolar için kullandığınız ekipmanlar nedir acaba? (Makine, tripod vs.) Kıyafet önerileriniz nedir. Eylül-ekim için. Hava soğuk ama çok mu soğuk 🙂

    • Fotoğraflar için iPhone 6, Nikon D5100, Nikon AF-S DX NIKKOR 12-24mm f/4G IF-ED Zoom Lens, şu an adını dahi hatırlamadığım en hafifinden bir tripod kullandım.
      Eylül Ekim için akşamları soğuk olabileceğini düşünerek rüzgar geçirmeyen thermo bir şeyler yanınızda olsa iyi olur. Eğer camper ya da karavan tarzı bir yerde kalacaksanız içlik de almanızı öneririm. Yağmur çok büyük ihtimalle olacağı için yağmurluk ve rüzgarlık da olmazsa olmazlardan. Ekim başlarında özellikle kırsal kesimlere kar yağmaya başlar. Yani kar eldiveni gerekli değil ama eldiven, bere vs yanınızda bulunsa iyi olur.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz