DCIM100MEDIADJI_0001.JPG

Baltık ülkeleri ve Finlandiya’yı Kafa Bi Dünya macerası için adeta bir hazırlık aşaması gibi gördüğümüz ve Rusya vizemiz 18 Haziran’da başlayacağı için bu ülkeleri 17 gün içerisinde bitirmeyi hedefledik. Rotamızdaki ikinci ülke olan Letonya’ya ise başlangıçta 4 gün ayırmış olmamıza rağmen hem Helsinki ve Tallinn‘de kalacak yer bulamayışımız, hem de Riga’da keyfimizin oldukça yerinde olmasından dolayı ziyaretimizi 6 güne çıkardık. Ülke içerisinde Riga ve Jurmala’dan başka bir yere gitme fırsatını yaratamadığımız için bu yazıda sadece bu yerlerden bahsedeceğim.

RİGA

Varşova’daki arkadaşımız Igor ile uzun seyahatimize başlamadan bir gün önce vedalaşmak için buluştuğumuzda bize harika bir teklifte bulundu; Kalacak yerimiz olmadığında ona haber verecekmişiz, o ise bize elinden geldiğince kalacak yer ayarlayacakmış. “Hemen soralım o zaman, Riga’da tanıdığın var mı?” dedik. Bi saniye deyip, iki telefon görüşmesinden sonra başka bir arkadaşı vasıtasıyla Riga’da yaşayan Kristaps isimli birisine ulaştı. Kristaps daha ilk telefonda bizi ağırlamayı kabul etti. “Ne zaman Riga’da olacaksak haber verin, gelip sizi istasyondan alayım” dedi. Çabuk olmuştu. Daha seyahate başlamadan Riga’da kalacak yeri ayarlamıştık. Planımızı yaptık ve Vilnius’tan ayrılmadan bir gün önce Kristaps’i aradık.

Vilnius’tan öğleden sonra bindiğimiz otobüs 4 saatlik yolculuktan sonra akşam üzeri Riga’ya ulaştı. Kristaps bizi istasyondan aldı ve istasyonun hemen yanıbaşındaki, yani şehrin neredeyse göbeğindeki evine kısa sürede geldik. Bize kendi odasında kalmamızı teklif etti. Sen nerede yatacaksın diye sorduk, Rodos dedi. Anlamadık, nasıl yani dedik. Meğer o gece arkadaşlarıyla birlikte Rodos’a tatile gidiyormuş. Son dakikaya kadar haberimiz yoktu. Bir kaç saatlik akşam sohbetinden sonra bizim için daha önceden yaptırdığı evinin anahtarları verdi ve çantasını alıp gitti. 10 gün sonra gelecekmiş, istediğimiz kadar kalabilirmişiz. O bir kaç saatlik sohbette Kristaps’e kanımız oldukça ısındı ve gidiyor olması bir yandan burukluk bıraksa da, Riga’da, şehrin merkezindeki bir evde, istediğimiz kadar kalabilecek olma fikri de oldukça hoştu. Bu durum üzerine bir sonraki durağımız olan Tallinn’e gitme planlarımızı bir kaç gün öteledik.

Riga’daki ilk bir kaç gün şehrin merkezini ve tarihi yerlerini keşifle geçti. Şehir Duagava nehrinin kenarına kurulu. 15 km kuzeyden Baltık Denizi’ne dökülen bu nehir oldukça geniş. Ancak şehir nehri merkezine alarak kurulmamış. Sanki binalar ve şehir arkasını dönmüşler nehre. Mesela İstanbul’da Boğaz nasıl İstanbul’un merkezindeyse ya da bulunduğum bir çok Avrupa şehrinde tüm şehir içinden geçen nehre ya da kenarında bulunduğu göle yüzü dönük bir şekilde gerilere doğru uzayıp gidiyorsa, Riga’da böyle değildi. Gerçi Varşova’da da benzer bir durum söz konusu. Şehir Vistula’nın iki yakasında olmasına rağmen, nehir şehirdeki hayatın merkezinde değil.

Riga’yda geçirdiğimiz bir kaç günlük süre oldukça keyifliydi bizim için. Derli toplu, gezmesi keyifli ve güzel bir tarihi merkezi var. Ama hayat sadece bu tarihi merkezde değil, merkezin etrafındaki mahallelerde de oldukça hareketli. Hatta sonraki günlerde keşfettikçe buralardaki hayat bize biraz daha çekici geldi.

Gökyüzünden Riga

Sofar Sounds Riga

Daha önce duydunuz mu bilmiyorum, Sofar Sounds isimli bir müzik projesi var. Dünya’nın bir çok şehrinde düzenlenen alternatif bir müzik ve konser organizasyonu. Websitesi üzerinden şehirlerdeki konser tarihlerine bakıyorsun ve katılım için başvuruyorsun. Konserden bir iki hafta kadar önce davetiye kazanıp kazanmadığınla ilgili e-posta geliyor. Sanırım tamamen şansa dayalı bu seçim işlemi. Etkinlik mekanı, saati ve kimlerin çalacağı gizli tutuluyor ve davetiye kazananlara bir kaç gün önce haber veriliyor. Mekanlar genellikle salaş ve ufak yerler. Etkinlikte çalacak sanatçı ve gruplar ise yerel isimlerden oluşuyor. Oturma düzeni yok. Herkesten kendi örtüsünü, yastığını vs. getirmesi isteniyor. Bir çok avrupa şehrinde konserler ücretsiz. Sadece girişte istersen kutuya bağış bırakabiliyorsun. Kendi içeceğini de kendin getirebilirsin. Konser sırasında fotoğraf çekmek ise çok hoş karşılanmıyor. İşte bu Sofar Sounds isimli müzik projesi için bir süredir giriş davetiyesi kovalıyorduk. 6 Haziran günü Riga’da konser olduğunu websitesinde görünce hemen atladım ve nihayetinde başvuruyu yaptım. Riga’ya gelirken giriş davetiyemizin olduğuna dair e-posta geldi. Oldukça güzel bir süpriz oldu bizim için. Riga’daki ikinci günümüzün akşamı uzun süredir takip ettiğimiz Sofar Sounds’un Riga etkinliğinde yer aldık. Pcific K, Gint Smukais ve Alaska Dreamers isimli Letonya’lı üç grubu canlı dinleme şansımız oldu, ortam ise beklediğimiz gibi salaş ve samimi idi. KBD süresince sofarsounds’u takip etmeyi sürdüreceğiz. Belli mi olur, belki başka bir şehirdeki başka bir Sofarsounds etkinliğine için de davetiye alabiliriz. Sofarsounds konser takvimini ise kendi sitesinden takip edebilirsiniz. İstanbul’daki konserlerin çok güzel geçtiğini duymuştum, eğer gitmek isterseniz başvurun derim. Güzel deneyim.

Konserden sonra ise geceyi kendi biranı çeşmesinden kendin koyduğun Easy Beer isimli barda sonlandırdık. Girişte bira almak için görevliden bir kart alıyorsun ve barın ortasında yanyana bir sürü bira çeşmesi var, istediğin bira çeşmesine kartını okutup istediğin kadar dolduruyorsun bardağını. Fiyatlandırma ml. üzerinden yapılıyor. Riga şartlarında çok ucuz bir yer değilmiş, biz toplam 1 litre biraya 8€ civarında bir ücret ödedik ama fikri beğendim. Bütçe olarak daha rahat olsaydık bu barda kesinlikle daha fazla zaman geçirirdik.

Riga sokakları

İkinci gün şehrin güneyindeki pazar alanına uğradık. Yerel insanlarla iletişim kurmak için birebir yer. Gerçi yerel diyorum şimdi ama pazar tezgahları neredeyse tamamen Rus kökenli Letonyalılar’ın kontrolünde. Müşterilerin çoğunluğu da aynı şekilde Rus kökenli. Dört yanımız Rusça tabelalar ile çevrili idi. Yıllar boyunca Sovyet Rusya kontrolünde kalmış bu kent için aslında çok da ilginç değil bu durum ve alanın hemen arkasında Stalin tarzı Letonya Bilimler Akademisi binası var. Vilnius’un baltık dokusu ile pek uyuşmadığını düşünsem de daha öncesine Varşova Kültür Merkezi binasından alışık olduğum üzere, bu binayı pek yadırgamadım. Hatta aynı mimari tasarıma sahip bu binayı Varşova ve Moskova haricinde başka bir şehirde görmek de  ilginçti.

 

Jurmala

Sonraki günlerden birinde şehirden uzaklaşıp deniz kenarına gitmeye karar verdik. Jurmala isimli kasabaya Riga’dan tren ile 45 dakikada gidiliyor. Güzel bir sahil kasabası. Ufak ölçekli bir kaç mahalle genişleyip birleşmişler. Aralarında sanırım boşluk yok. Upuzun bir sahil şeridi var. Sahile paralel, trafiğe kapalı bir caddesi mevcut. Burayı ziyaret ettiğimizde öğle vaktiydi ve sanırım sezon henüz açılmamıştı. Dolayısıyla sokaklar tenha idi. Özellikle plajda bizim gibi yürüyüşe ve etrafı keşfe gelen yabancı ziyaretçiler çoğunluktaydı. Haziran ayında denize giren ise kimseyi görmedik. Zaten bir kaç saatlik yürüyüşümüzün ardından sağanak yağmura yakalandık ve bir bina girişine sığınarak yaklaşık 1 saat yağmurun dinmesini bekledik. Akşamüzeri ise çok geç kalmadan Riga’ya geri döndük. Az önce bahsettiğim gibi, kısa süre geçirmiş olmamıza rağmen burayı oldukça beğendim. Daha fazla vaktimiz olsaydı, kesinlikle daha uzun süre kalmayı dilerdik. Belki gelecekte tekrar geliriz, neden olmasın?

Jurmala Sahili

Bu seyahate çıkmadan önce Baltık ülkeleri ve şehirleri hakkında çok bir fikrim yoktu ve bu şehirleri hiç bir beklentim olmadan ziyaret ettim. Riga’da geçirdiğimiz 6 gün oldukça keyifli idi ve Baltıklar’daki favori şehrim için çok kolaylıkla burası diyebilirim. Halkının içten olması, yardımsever ve gülümsüyor olmaları oldukça pozitif bir etki bıraktı üzerimde. İletişim konusunda hiç bir problem yaşamadık. Fiyatlar daha sonra ziyaret edeceğimiz Tallinn ve Helsinki kadar yüksek de değildi. Şehir hakkında bir sürü olumlu şey geliyor aklıma; eski şehri oldukça iyi korunmuş durumda, gezmesi kolay, kent deniz kenarında değil ama denize oldukça yakın, Riga’nın etrafına kurulduğu Daugava nehri ise şehri ferahlatıyor. Biz Haziran ayında buradaydık ve nehrin diğer tarafındaki plajlarda yüzen insanlar vardı. Bence bir şehrin nehrinde yüzülebiliyorsa, o şehirde yaşanabilir. İlerleyen yıllarda burayı kesinlikle bir kez daha ziyaret edeceğiz. Teşekkürler Baltıklar’ın incisi Riga!

Ne Yenir & İçilir?

  • Siyah Riga Balsamı geleneksel bitki likörü. Saf vodkanın çok sayıda farklı bitki ile karıştırılmasıyla elde ediliyor. Genellikle çaya, kahveye ya da kokteyle ekliyorlar.
  • Karbonāde Letonya mutfağının en yaygın yiyeceklerinden biri. Bir çeşit domuz eti şinitzeli de diyebiliriz.
  • Bukstiņbiezputra – Kremalı domuz pastırması ve patates püresinin lezzetli buluşması. Bazı restoranlarda sıcak başlangıç yemeği olarak servis ediliyor. Fakat Letonyalılar bu güzel yemeği öğlenleri ana yemek olarak da tüketiyorlar.
  • Pirāgi, yarım ay şeklinde, et, soğan ve yumurta ile doldurulmuş Letonya mantısı. Tavuk suyu ile birlikte servis ediliyor.
  • Sklandrauši – Havuç ya da patates ile hazırlanan bir tür tart.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz